03/10/2012 – 08/10/2012 İstanbul seyahati notları

Bu satırları yazıyı yazdıktan sonra yazıyorum. Kendime çok kızıyorum, neden artık blog yazmıyorum, neden artık fotoğraf çekmiyorum :@ Ne oldu bana, kimim ben, burası neresi :)

İstanbul’ da Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiş sanırım en zahmetli operasyonların başında geliyor. Biz Anadolu yakasında kalıyoruz ve bizim ofis yani gideceğim yer Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsünde ki Tekno Park. Şöyle söyleyeyim, ben Trabzon’ dan sabah 7 de evden özel araba ile çıksam Ordu ya gitsem, İstanbul’ da ki arkadaş bu mesafeyi özel arabasıyla belkide kat edemez.

  1. Gün Sabah 8 de kalktım ve minübüse binip metrobüs durağında indim. Bu bir başarıydı çünkü geçen sefer ki gelmemizde bu istikamette metrobüs durağında bir türlü inenemiştim, gerçi minübüs şoforlerinin azizliğinede uğramıştım. Neyse hemen bir İstanbul kart aldım ve metrobüse bindim. Zincirlikuyu da aktarım olduktan sonra Cevizlibağ durağında inecektim, bu bilgiyede şuradan ulaştım. İlker abiyi hiç aramadım çünkü sürpriz yapacaktım. Cevizlibağ da indikten sonra bir kaç kişiye nasıl  gidebilirim diye sordum herkes başka bir şey söyledi, pes ettim ve İlker abiyi aradım. Bankamatiklerin olduğu tarafta üzerinde çilek sembolü olan tekno park servisleri varmış, bindim ve tekno parka geldim. (Tahmini yolda geçirdiğim süre 1 saat 50 dakika civarında) Ofisi bulmam çok zamanımı almadı, C1 bloktan içeri girdim ve zaten kapısında tabela olan tek ofis bizimkiydi :) Tekno park çok yeni ve hızla gelişiyor, çoğu yerde inşaatlar devam ediyor. Tekno parkın düzenini, temizliğini ve ferahlığını çok sevdim. Özellikle tuvaletlerin, koridorların temizliği gerçekten takdire şayandı. İlker abi ve Özlem ablayla hasret giderdikten sonra işe koyulduk.. Öğle yemeğinde hemen kampüsün dışında bulunan bir kebapçıya gittik. Yemekten önceki ikramlar, ilgi alaka çok güzeldi. (Normalde fotoğraflardım herşeyi ya ama nedense bu özelliğimi kaybetmişim :S ) Afiyetle yedikten sonra kampüste arabayla bir tur attık, bir hayli büyükmüş zaten hayatımda gördüğüm 2. kampüs :) Yakın gelecekte çok daha güzel olacağından hiç şüphe yok. Ofise tekrar geldik ve çalışmalara devam.. Saat 22 gibi ofisten ayrıldık ve İlker abi beni metrobüse bıraktı, hata yapacağımı bildiğimden hangi yöne gideceğimi İlker abiye sordum fakat yinede yanlış tarafa giden metrobüse bindim :S Ters istikamete 30 dakika kadar gittikten sonra jeton düştü ve inip diğer istikamete giden bir metrobüse bindim. 1 saattir gidiyordum ama aynı yerdeydim :D Neyse saat 24 gibi eve girmeyi başardım. Evi bulmak içinde baya bir yürüdüğümden yorgunluktan resmen gebermiştim.
  2. Gün Uzun süre aç kalabilen ama uykusuz kalamayan bir yapım var. Nasıl uyudum nasıl kalktım hatırlamıyorum. Şöyle söyleyeyim yattığımız çek yat gibi olan mekanızmanın 1 tahtası kırılmış, yer çekimi beni nasıl çektiyse artık :D saat 9 gibi uyandım ve yola çıktım. Bu
    sefer bindiğim metrobüs aktarmada durmadı ve direk Cevizlibağ’ a geldim, ordan da servise bindim. Tahminen 1.30 saatte ofise vardım, iyi rakam :) Yine çalışmalara devam.. Bu sefer öğle yemeğini teknokentin içinde ki restaurant da yedik, puanım 10 üzerinden 4 hatta 3 kanka :S Akşam olduğunda, İlker abiler ile birlikte güzel bir taksim gezisi yaptık. Akşam yemeği için Hacı Abdullah adında ki restauranta gittik. Mekan gayet güzeldi, yemekleride öyle fakat içtiğim nar ve portakal sulu kokteyl damağımda derin bir iz bıraktı. (bu nasıl cümle oldu yahu :D) Yemekten sonra biraz daha gezdik ve eve saha salim ulaştık. Yine saat 24 ü devirmişti..
  3. Gün Evden çıktım, gidiş yolunu iyice kavradığımdan dolayı kulaklıkları kulağıma geçirdim ve direk Cevizlibağ’ a giden metrobüse bindim, güzel bir yere oturup sağı solu gözlemledim. (Normalde gözüm sürekli durakları gösteren ekranda, kulaklarımda durak anonslarını yapan seste oluyordu.) Cumartesi günleri servis olmadığından üst geçitin oradan İlker abi ile buluşup kampüse geçtik. Güzel bir çalışma günü oldu, VirtualPathProvider ile güzel bir mekanızma yaptık. Saat 5 gibi ofisten ayrıldım, nikah vardı onun için eve geri geldim. Nikah Kadıköy evlendirme dairesinde saat 20:30 daydı. Nikaha girmemizle çıkmamız bir oldu, çok alışık olmadığımız bir durumdu fakat tam hayalimdeki formattı. Her 15 dakika da bir nikah oluyor ve çark çok hızlı dönüyor. Aklıma, nişanı böyle yapan kurban bayramında kurbanıda 1-2 dakikada halleder gelmedi değil :) Nikahtan sonra yemeğe bir yere gittik ama nereye gittik nasıl gittik mekanın adı neydi hiç hatırlamıyorum. Zaten İstanbul’ daki her hangi bir A noktasından B noktasına gitmenin karışıklığı, Trabzon’ daki toplam yolların karışıklığından çok daha karışık. 150 ye ayrılan yol gördüm :D Neyse eve gelmemiz 1.30 falandı nasıl uyudum nasıl kalktım hatırlamıyorum.
  4. Gün Sabah erken kalkıp, NASA: A Human Adventure Uzay sergisine gidecektim ama her zaman ki gibi uykum çok ağır bastı. Allah’ tan 22 Aralığa kadar sürecekmiş sergi, o tarihlerde İstanbul’ da olursam direk gitmek istiyorum. Cevahir Starbucks da quup’ daki arkadaşlarla toplanacaktık ve yola çıktım. (Metrobüsden Mecidiyeköy durağında inip 5-10dk yürüme mesafesinde) Saat 14 de vardım, havada bir hayli sıcaktı arkadaş, yandım geberdim resmen. Ne ara oturduk ne ara saat 17 oldu anlamadım. Az ama öz kişiydik, güzel muhabbet oldu. (İlker abi, ben, Özhan abi, Adem, Şirzat ve Necat) Akşam bir nikah daha vardı ve bu sefer direk Kadıköy evlendirme dairesine gidecektim. Burası metrobüs durağıyla resmen iç içe. Fb – Bjk maçıda bu bölgede olacağından erken çıkmalısın denilmişti ama dinlemedim, o muhabbeti nasıl bırakayım arkadaş. Neden böyle dediklerini metrobüsün gelmesini bekleyince anladım, normalde 2-3 dakikada bir metrobüs geliyor fakat o gün 20 dakikadan fazla metrobüs bekledim. Neyse gelen metrobüsün ön kapısından içeriye rar lı bir şekilde sıkıştım, cama yapışık bir vaziyette köprüyü felan geçtik, canım çıktı resmen.. Tam vaktinde nikaha yetiştim. Yine seri üretim bir nikah ve sonrasında eve gittik. Evde yedik içtik yine saat 24 oldu ve yattık, ertesi gün sabah 6 da uyanıp Sabiha Gökçen hava alanının yolunu tuttuk.

    Ve bir İstanbul macerasının daha sonuna geldik, şimdi sıra tecrübelerde..

Tespitler;
  • Metrobüs İstanbul da yaşayanlar için çok büyük bir nimet. Zaman zaman problemler olsada bu gayet normal, bu kadar insanı bu kadar aktif bir şekilde taşıyan bir sistemde problemin olmaması şaşırtıcı olurdu. Sabah 7 de de gece 23 de de tıklım tıklım doluluktan bahsediyoruz..
  • Bu gidişimde uçak korkumu biraz daha yenmiş gibiydim, özellikle giderken ne ara vardık anlamadım. Bu güzel bir gelişme :)
  • Zaman İstanbul’ da farklı davranıyor arkadaş. Saate ne zaman gözüm gitse aradan en az 1 saat geçmiş oluyor. Zamanı zaten yönetemiyorum durum böyle olunca korktum resmen. İlk gittiğimde insanların neden koşarak hareket ettiklerini anlamamıştım, şimdi daha iyi anlıyorum..
  • Starbucks’ ı hiç sevmedim, bu kadar sıradan bir yer nasıl bu kadar popüler oluyor anlamak mümkün değil. İçecekler bildiğimiz içecek, tuvaletler rezil ötesi, bok götürüyor resmen. Ellerimi yıkamaya bile iğrendim, zorla yıkadım. Eğer olay insanlara karışan yok eden yok meselesiyse ona da lafım yok..
  • Metrobüsde hemen her sabah kavgaya rastladım, kavga dediğim ağız dalaşı. Az sıkışında binelim diyen birine diğerinin verdiği cevap ve devam eden ağız kavgaları. Şu garibime gitti bizim burada bu tip kavgalar karşılıklı 3-4 git gelden sonra yumruk yumruğa kavgaya gider, adamlar inene kadar laf kavgası yapabiliyor..
  • Beni en çok zorlayan kısım yön bulma konusu oluyor. Yukarısı neresi aşağısı neresi derken dengem bozuluyor. Bu gidişimde de yön algımı gelişmemiş gördüm, sanırım bir pusuladan yardım almak en iyisi olacak :)
  • http://hasanhuseyincakir.com.tr Hasan Hüseyin Çakır

    Abdullah abi çok verimli bi gezi geçirmişsin :) bu kadar az bilgiyle yetinmem ben ona göre :) bu işin dedikodusunu yaparız bi ara buluşabilirsek tabi :)

  • Ceyhun Kaya

    150 ye ayrılan yol he apo. çok güldüm ya :)

  • http://www.trbilim.com fenerbahçe

    daha sık paylaşımlar bekliyoruz ayrıntılı anlatımm için teşekkürler…