Bile bile

Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama bu satırları yazmak istedim.

Sürekli söylüyoruz, sağlık ve zamanın çok kıymetli. Adına ister yaşam, ister dünya, ister hayat deyin, öyle enteresan bir düzende işliyor ki bile bile göre göre çoğu şeyi ıskalıyoruz. Kim bilir düzenin esprisi de buradadır.

İki kavram da hiç bir zaman geri gelmemek üzere gidiyor. Çok can sıkıcı lan :S

Bu yazıyı yazarken 32 yaşındayım, 64 yaşına geldiğimde başımdan bir sürü şey geçmiş olacak. Açıkçası bir çoğu umurumda değil, ölmekte buna dahil. Beni düşündüren, takıldığım nokta yada noktalar; elden ayaktan düşmek, bypass ameliyatı, beyin ile ilgili bir ameliyat, uzun ve acılı bir tedavi süreci belkide ağzımda hiç diş kalmaması. Yakınlarımı kaybetmeyi görece daha hafif sayılabilecek bir problem olarak görüyorum, sonuçta ölmek kaçınılmaz bir son ve bundan kaçmak diye bir şey söz konusu değil. “Bekara karı boşamak kolaydır.” sözünü de zamanında edindiğim tecrübelerle iyi biliyorum. Şu anda içimden gelenleri yazıyorum, idare edin.

Tam da şu anda hareketsizlikten kaynaklandığını düşündüğüm eklem ağrılarım var, onun dışında fiziksel olarak iyi sayılacak bir durumdayım. Yukarıda ki paragrafı düşündüğümde kendimi mal gibi hissediyorum, neden böyle hissettiğimin adını henüz koyamadım. Belkide yapmak istediklerim vardır ve yapamıyorumdur. Bu son cümleden nefret ediyorum çünkü hayattan ve mesleğimden öğrendiğim tek şey; insanın gerçekten istemesi durumunda yapamayacağı hiç bir şeyin olmamasıdır.

Birde zaman ilerledikçe mutluluğun tarifi, şekli değişiyor sanırım. Mesela geçenlerde babası çocuğuna bisiklet almış, çocuk ha gayret sürmeye çalışıyor. O an aklıma ilk bisiklet alma sürecim, ona kavuştuğum an geldi. Çok garip oldum çünkü o eşsiz olduğuna inandığım duyguları bir kere daha yaşamadım. Hayatımın şeklini değiştiren çok güzel olaylar oldu fakat o günkü kadar hiç bir zaman mutlu olmadım. Büyüdük be oğlum ondandır, pehhh sanki ben büyümek istedim. Bu arada bende kendimi çocuk olarak görenlerdenim. Bu durumu bazı olgun, erdemli ve süper zekalılar “geri zekalılık yada salaklık” olarak nitelendiriyor. Olsun, onlarla sürekli alay etmek kafa bulmak ayrı keyif veriyor.

Babama geçenlerde, yoruldum dedim; “Ulan ben 50 senedir çalışıyorum, yorulmadım da sen dünkü bok 10 senede mi yoruldun” özetinde fırçasını atıp ayarı verdi. Aynı fırçayı geçmiş zamanlarda amcalarımdan da güzelce yemiştim. Birde çok güzel fırça yerim, geçerli sebeplerim olsada cevap vermem, susar mis gibi yerim. Çünkü iş o raddeye getirmişsem o fırçayı hak etmişimdir.

Yazdıklarım anlamsız yada bir birinden bağımsız gibi görüne bilir fakat benim için önemli ve kayda değer satırlar. Bir zaman sonra diğer yazdıklarım gibi bunu da okuyup keyifleneceğim, belkide bir çocuğum olur ve okur. Ahanda heyecanlandım.

Neyse, bizi yoran, hasta eden ve öldüren şey sanırım zamanın ta kendisi. Azrail belkide zamandır.

  • Funda Demirtaş

    Babam, ben 6 yaşındayken bana bisiklet aldı ve ben 9 yaşıma kadar her bindiğimde düştüm. Üstelik bisiklet 4 tekerlekliydi. En son artık dayanamadım, komşunun iki tekerlekli küçük bisikletini çaldım. Evet evet bahçede duran bisikleti gördüm koşa koşa aldım ve sokağa fırladım.İlk defa düşmeden bisiklet sürdüm,düşmeden, hemde sokağın başına kadar.O gün, aslında insanın bir şeyler yapabilmesi için, bir mucizeye ihtiyacı olmadığını anladım.Sevincimi anlatmaya zaten kelimeler yetmez. Bunu size neden anlattım bilmiyorum ama siz bu yazıyı okurken ben 21 yaşında ve crm projemi yazmakla meşgul olacağım. İnanın hayatımın sonuna kadar binlerce kez o bisikletten düşeceğim, yılmadan usanmadan kalkıp bir daha bineceğim.