Olayı neydi ki?

Epey zaman önce Twitter Türkçe olursa siz o zaman şenliği görün diyordum, şimdilerde garibim “trending topic” in hali ortada. Gerçi bu durumu ön görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Neyse, şimdi sırada instagram var. Ben oldum olası instagram’ ı ayrı seviyorum, çok uzun zamandır da “amacı çerçevesinde” kullanıyorum, kullanmaya çalışıyorum. İlk önce kafam kadar fotoğraf makinesiyle çektiği fotoğrafları ekleyen bir kesim çıktı ortaya, sonrasında diğer ağlardan aldıkları özlü sözleri vb.. şeyleri paylaşan bir kesim çıktı ki buraya kadar kısmen tahammül edilebilirdi. Şimdilerde 3. parti uygulamalarla resmi sığdırmak için yeniden boyutlandırıp, sağında solunca kocaman siyah yada beyaz artık her neyse boşluklar olan fotolar görmeye başladık. Artık takibi bırakmakta söz konusu değil çünkü akış kalmayacak. Konuya medya altına girilen reklam yorumlarını dahil etmiyorum.

Sonuç olarak instagram ın bir estetiği vardı ama artık yok. Bir süre sonra zaten ipin ucu kaçacak ve “arkadaş burası ne işe yarıyordu?” diye soracağız. Gerçi içeriğin kullanıcılar tarafından oluşturulduğu tüm platformlarda bu problem olacaktır ve sanırım işin sonunu da bu kontrolsüzlük getirecek.

Konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm süper bir Matrix sahnesi ile veda ediyorum..

“çok hevesliyim fakat öğrenemiyorum”

Eminim heveslisindir kardeşim fakat birine aşık olduğunda götünü yırttığından en az 10 kat daha fazla yırtılman, yorulman ve bunu beyninle yapman gerekli. Heves dediğin şey;

  1. Bu işte iyi para var,
  2. Akşama kadar oturularak yapılıyor,
  3. Popüler ve havalı,
  4. İyi iş düşürürsen evden bile çalışabiliyorsun..

Maddelerinin toplamıysa buna biz heves demiyoruz, buna tembellik, kolay yolu seçme, dostlar alışverişte görsün diyoruz. Heves dediğimiz şey;

  1. Ekranda bir harfi görebilmek için günlerce deliler gibi denemeler yapmaktır,
  2. Kızın elini ilk tuttuğunda ki adrenalini – heyecanı, istediğin şeyi ekranda her gördüğünde hissetmektir,
  3. Uyuyamamaktır,
  4. Öyle bir kapılmak ki, açlıktan kimse ölmemiş bu öğünü yemesem ölmem herhalde deyip ara vermemektir,
  5. En sevdiğin arkadaşlarına söz vermene rağmen yaptığın aleti arkadaşlarına tercih etmektir,
  6. Odan soğuktur, götün donmuştur, artık parmaklarını hissetmiyorsundur ama son bir tıkı denemektir,
  7. Ertesi gün öğretmen azına edecektir ama okuldan kaçarsın, aklındaki soru işaretlerini gidermek için amaçsızca bir şeyler yaparsın,
  8. Belkide hiç çalışmayacaktır yaptığın, belkide beceremeyeceksindir buna rağmen kanırta kanırta abanmaktır,
  9. Kaynak kimin umurunda, gerekirse tüm ihtimalleri tek tek sonuç alana kadar denemektir,
  10. Yıllarca uğraşıp ortaya hiç birşey çıkartamamaktır ama durmamaktır..

Uzun lafın kısası kardeşim, berberlik en güzel meslektir.

Bu Masalda Peri Yok Podcasti

Bilmeyenler için podcastin tanımı şurada yazıyor. Son bir kaç aydır Emre abiyle düzenli olarak hafta sonları 2-3 saat takılıp muhabbet ediyorduk. Ya o değilde abi biz neden daha önceleri hiç takılmıyorduk? :) Neyse, Fehmi abinin Çikolatalı Akan Kek podcastine konuk olduğumuz (bölüm 3 / 1 bölüm 3 / 2) ve evden çalışmak üzerine konuştuğumuz gün gaza geldik ve bizde sohbetlerimizi kayıt altına almaya karar verdik ve adına Bu Masalda Peri Yok dedik. Unutmadan iTunes dan da yayın yapıyoruz, şuradan abone olabilirsiniz. Birde Serdar Kuzuloğlu’ nun şurada konuyla ilgili çok güzel bir yazısı var.

Neden podcast?

  • Zaten konuşuyorduk, azcık küfürleri filtreleyip kaydediyoruz ve insanlar çalışırken, seyahat ederken zahmetsizce dinleyebiliyor.
  • Çünkü blog yazmak, hem çok zor – zahmetli hemde bazı konularda özellikle teknik olmayan konularda yetersiz kalıyor.
  • Konuşmak insanı deşarj ediyor, yazmak geriyor. Sebebi ise, yazarken daha fazla düşünüyor insan aleti. En azından bende öyle.
  • Konuşmak bence daha samimi, lafı bile var “insanlar konuşa konuşa anlaşır”
  • Akşama kadar bilgisayar ekranına bakara kod yada tasarım yapıyoruz, al taraftan güzelce dinlenebiliyor fakat yazı okunamay.
  • Konuşma anlık değişkenlik gösterdiği için her an bir sürpriz olma ihtimali var. Sürpriz dediğim espri, küfür, misafir, konudan alakasız bir konuya atlama etc..
  • Konuk alabiliyorsun, bu bile başlı başına bir güzellik bence ve sırf bunun için podcast.
  • Akşama kadar zaten kod vb.. yazıyoruz az da konuşalım dimi?

İşte bu yüzden :)

Üzüntü paradoksu

Elimden geldiğince sadece beni – bizi ilgilendiren sıkıntıları, problemleri vs.. kimseyle paylaşmam ki herkesin zaten derdi var birde insanları ben bunaltmayayım diye.. Kendi problemlerimden çok karşımda ki insanın problemini takıyorum, uykusuz kaldığım çok oluyor.

Bazen aldığınız çok güzel bir haber zaman içinde aldığınız başka bir haberle yerini derin bir üzüntüye, yıkıntıya bırakıyor. İlgili süreci takip eden herkesle de paylaşıyorsunuz bu durumu. Durumu içinizde ne kadar frenlemeye, dışarıya yansıtmamaya çalışsanızda başaramıyorsunuz. Şaka lan ben başarıyorum, zaman zaman da söylüyorum çok iyi içime atarım diye, öyle bir atarım ki ben bile içimi unuturum..

İnsanların çoğuda üzülür verdiğiniz habere, ses tonları, bakışları, yaklaşımları değişir.. Bu sefer bende onların durumuna üzülürüm, epey bir zaman bu paradoks devam eder taaki başka güzel haberler alana kadar.

Madem bu bir paradoks neden durumun sonu var? Sanane lan, benim paradoksum böyle çalışıyor.

Anıtkabir Ziyareti

Bugün Ulu Önder Atatürk’ ün yattığı Anıtkabir’ i ziyaret ettik. Öncelikle imkanı olan herkes burayı kesinlikle ziyaret etmeli. Hafta sonu geldiğimiz için çok kalabalıktı, özellikle öğrenci ve turist gruplarından dolayı rahat bir şekilde gezmek, açıklamaları okumak, atmosferin etkisine girmek çok zor oluyor. Bu sebepten dolayı hafta içi gitmek daha mantıklı olacaktır diye düşünüyorum. Bu arada Anıtkabir’ e girmek ve gezmek için herhangi bir ücret ödemiyorsunuz.

Fotoğraflardan bildiğim Anıtkabir ile gerçeği arasında fiziksel anlamda inanılmaz fark vardı. Gerçekten çok büyük bir alana kurulmuş, müzelere bir taraftan giriyor karşı taraftan çıkıyorsunuz. Müzelerde Atatürk’ ün okuduğu kitaplardan özel eşyalarına kadar bir çok kategoride objeyi görebiliyorsunuz. İnsan tarifi mümkün olmayan garip duygulara bürünüyor. Okumaya devam et Anıtkabir Ziyareti

Aklımda deli sorular 1

Genellikle yatağa girdiğimde aklıma acayip acayip bir birinden farklı konularda sorular geliyor. Biriktikçe yazayım da dursunlar şurada..

  • Medium.com a Twitter ile üye oldum, otomatik olarak Medium.com un Twitter hesabınıda takibe başlamışım. Benim açımdan en ufak bir problem yok. Canımı sıkarsa takibi bırakırım olur biter. Fakat aynısı biz yada bizim gibi diğer insanlar yapsaydı bir sürü çatlak ses çıkardı, çıktıda. Benim iznim olmadan bunu nasıl yaparsın gibisinden.. Sanada izninede sokarım, piç kurusu şimdi neden konuşmuyorsun? Arada ki fark ne?
  • Uçak inerken ve kalkarken bir anons duyuluyor, elektronik aletlerinizi kapatın diye, nedense çoğu kimse kapatmıyor, aksine camdan fotoğraf / video çekmek için camlara yapışılıyor. Bu anons boşuna mı yapılıyor, biz zaten her naneyi biliyor muyuz? Madem uçağa bir zararı yok neden anons yapılıyor?
  • Cuma namazlarında millet dışarıda tir tir titrerken hoca efendinin vaazı uzatmasında ki alt metin, madem haftada bir geliyorsunuz geberin mesajı mıdır?
  • Deterjan reklamlarında ki kirli, paslı ocaklar Uğur Dündar’ ın baskın yaptığı lokantalarınkinden bile leş duruma nasıl gelebiliyor?
  • Sürücüler sinyal kolunu kullanmamakta neden ısrar ediyor? O kolu kullanınca araba fazla benzin mi yakıyor?
  • İnsan karşısındakine sürekli hakaret ederek, aynı insandan nasıl oluyorda saygı bekliyor? Bu kafa için ne içiyoruz?
  • IPhone ile Android’ i karşılaştırabilen adamın yaşadığı kavram kargaşasıyla, WordPress kurarak kendini geliştirici ilan edebilen adam aynı noktada mıdır?
  • 75TL ye web sitesi yapıp, Google da 1. sıra vaadinde bulunan abiye gidip 2 tane site siparişi versek, ikiside çiçekle ilgili olsa, parayı tiko versek. Sonrada ikiside Google da 1. sırada nasıl olacak diye sorsak, abiden nasıl bir cevap alırız?
  • Üniversite öğrencilerinin yürüme mesafesine dolmuşla gidip, sonrasında dolmuşlar pahalı diye yürüyüş yapmalarının altında hangi alkollü içecek var?
  • İnsanın kendisi, babası, arkadaşı, eşi dostu gündelik hayatta küfürlü konuşurken, sinemada izlediği bir film hakkında “çok küfürlü” yorumunu hangi kurallara göre yapıyor? Küfür nedir?
  • Asansörün aynasına tüküren insan, evinin ortasına mı pisliyor?
  • RTÜK lavabonun içine kan tüküren adamı neden engellemiyor? İğrenç ötesi lan :S

Dişçiden değil, dişlerinizden olmaktan korkun!

Genel olarak korkak bir insanım. Özellikle söz konusu hastane ve doktor ise bu korku maksimuma ulaşıyor. Ellerim buz gibi oluyor, ufaktan tansiyonum düşüyor, kalbimin ritmi hızlanıyor. Bu elimde olan bir durum değil, hasta bakmaya dahi gitsem korkuyorum.

Ağız sağlığım ile ilgili sorunlarım vardı, özellikle ön dişimde ki problemi abartısız 10 senedir, annem, babam, eşim, eş, dost bla bla git yaptır, 2dk lık iş demelerine rağmen yumurtayı korkumdan dolayı ilgili yere dayandırdım. 1 seneye yakındır da dişimin bir tanesi sürekli ağrıyordu, zaman zaman süründürüyordu şerefsiz. Uzun zaman ne yeyip içtiğimden, ne de uyuduğumdan zevk almıyordum, zevk yanlış oldu, eziyete dönüyordu aktiviteler. Artık iş iyice boka sarınca dişçiye gitmek farz oldu ve gittim.

Doktor abi muayene etti ve ekledi, la oğlum bu zamana kadar sen neredeydin? Eğer 6 ay önce gelseydin, dolgu ile tüm tedavini yapardık,  şimdi ise dişin durumuna göre kanal tedavisi, dolgu ve kaplama yapacağız. Doktor amca ne kadar sürer dedim, biraz sürer deyince, o koltuğa bir kaç kez oturmaktan kaçamayacağımı anladım. Yarın 8. kez gideceğim ve devamı da gelecek muhtemelen..

Bu yazıyı neden yazdığıma geleyim. Dişçiden korkmak akıl işi değil. Ne bir ağrı, ne bir sancı, nede en ufak bir problem olmuyor. Hayır olsa ne olur? 1 sene ağrıdan geberdim, uyumadım, yiyemedim. 1 kere 2 kere ağırsa ne olur ki? Ama inanın en ufak bir şey olmuyor. İğneden öncede bir fıs fıs yapıyor iğneyide duymuyorsunuz, sıfır acı. Tedavinin ilk gününde ki tedavi boyunca yapılan işlemlerin en basiti ilk gün yapılmıştı, 1-2 saat dinlenip çalışmaya öyle başlamıştım, hiç konuşmadım bile lan. Eve geldiğimde çok yorgun ve mal gibi hissediyordum, neyse.. Takip eden günlerde ise eve gelir gelmez çalışmaya devam ettim. Gündelik hayatımı aksatacak en ufak bir durum olmadı. Neden mi? Koltukta geçen zaman içinde kendimi nasıl sıkıyorsam, tüm enerjim bitiyordu. (Eşim diyorki, ellerin hiç durmadı, ellerin durdu ayakların durmadı, tabi insan bunu farketmiyor.) Kasacak bir şey yok ki sal gitsin, sonradan doktor ağzımın içinde yardırırken bende kendi işimle ilgili alet edevatı rahatlıkla düşünebiliyordum. Bu durumda bir iki problemi de çözmüşlüğüm vardır :D

Malum devir, bilgi devri. İnsan en ufak şeyi bile araştırıyor. Size tavsiyem sağlıkla ilgili şeyleri araştırırken yazılan çoğu şeye itibar etmeyin. Eğer kendinize hakim olabilirseniz hiç araştırmayın bile. Videoları hiç izlemeyin. Mesela kanal tedavisi ile ilgili öyle şeyler okudum ki inanılır gibi değil. Yok ağzım kan doldu, yok ağrıdan geberdim vb.. Sanıyorum bu arkadaşların tedavisini berber yaptı. Bana özel olduğunu düşünmüyorum, kimle konuşsam görüşleri benimle aynı. Ha ekstrem bir durum olur onu bilemem. Kanal tedavisinde gıdım acı yada benzeri bir durum söz konusu değil. Sadece hırt hırt diye bir ses duyuyorsunuz o da çok kısa bir süre. Dolgu desen, zart zurt derken bitiyor. Şunda hem fikiriz, koltuğa uzanınca insan tedirgin oluyor. Ama şunu düşünmek lazım, maksimum 20dk lık bir tedaviyle tüm hayat kaliteniz değişiyor. İçtiğiniz sudan dahi inanılmaz zevk alıyorsunuz..

Mesela şu yukarıda ki pideyi öyle bir yedim ki, en son bu kadar zevkli ne zaman yemiştim hatırlamıyorum. Valla arkadaşım eğer problemin varsa git o koltuğa otur bence..

Her şey eşit mi?

Önce şu videoyu izleyelim;

Bu videoyu izlerken ufaktanda olsa bir şeyler yazma isteği geldi içimden. O an aklıma gelenlerle şu an yazdıklarım çok farklı olacak ama olsun..

İşletim sistemlerinin, koca koca web sitelerinin, Nasa’ nın kullandığı uygulamaların vs.. hepsinin nihayetinde aynı klavyeden çıktığını düşünmek hep çok garibime gitmiştir. Klavye aynı klavye, insan farklı insan, kafa farklı kafa..

Videoyu izlerken şu soru geldi aklıma; bunlarda insan, bizde insanız, bunlarda yaşıyor bizde yaşıyoruz.. Dünya aynı dünya, fiziksel imkanların hepsi aynı, klavye misali.. Ama adamlar hayattan zevk almıyor da hayatı beceriyorlarmış gibi yaşıyorlar, biz ise akşam olsa da yatsamın peşindeyiz. Götü boklu bisikletle çıkıp iki tur atamamak neyin kafasıdır anlayamıyorum.

Sanırım biz videonun son bölümlerinde ki düşen insanların durumuna düşmekten korkuyoruz. Öyle gösterildiya hep; düşmek ayıptır, düşme gülerler, düşene tekme vururlar.. Be kardeşim dünya hepi topu bir kaç saniyeden ibaret zaten, neyin hesabıdır bu?

Bazen diyorum ki; ulan indir el frenini, çek restini dünyaya, içinde ki hayvanı serbest bırak, ne olacaksa olsun ama olmuyor işte.. Sanırım hayatın tanımı da bu, yol belli, sen sadece yürüyeceksin..

Facebook silinen bilgileri saklıyormuşŞşŞ :|

Arada sırada gündeme gelir bu durum; Facebook silinen resimleri saklıyormuşşş, Twitter silinen gönderileri saklıyormuşşşşş. E ne var ki bunda? Diskinizden sildiğiniz fotoğraf siliniyor mu? Ya telefonunuzdan sildikleriniz? Cem Yılmaz ne güzel anlatıyor; “CIA bizi izliyormuşşşşş” Normal kullanıcıları anlıyorum da işin teknik tarafında olan insanların bu haberlere gösterdikleri tepkileri anlamıyorum. Yok ya konuyu beğenmedim, yazmıyorum, bye.