Bu akşam parti var !

Diye girmek isterdim fakat benim için yılın sonu, başı ve ortası arasında çok fazla bir fark bulunmuyor. Beni dini bayramlarımız daha çok ilgilendiriyor. Ama görüyorum ki bayramda evine şeker almayan insanlar yıl başında koli koli içkileri evlerine taşıyabiliyor. Her neyse herkes istediği gibi yaşamakta özgür, sadece aklımdaydı ekledim.

Kabaca 2009 da neler gördüm geçirdim bunları yazayım. Özellikle Aralık ayı bir hayli hareketliydi. Amcamın oğlunu (Samet UĞRAŞKAN) askere yollamamız benim için en önemli olaydı. İlk kez bir yakınımı askere uğurlamış olmamdan da olabilir, kendini manevi kardeşim gibi görmemden de olabilir bu olay her nekadar kimseye çaktırmamaya çalışsamda beni bir hayli etkiledi. Koçuma burdan hayırlı teskereler diliyor ve darısı benimde başıma diyorum.

2009′ u genel olarak ele aldığımda, bilgisayarımın masa üstü kağıdı yapacak kadar beni bunaltan bir “Kötü inanları tanıma senesi” oldu desem sanırım çok güzel bir tanım olur. Detaya çok fazla inmek istemiyorum. Ya büyüyorum ve insanları daha iyi anlıyorum yada insanlar gerçek anlamda raydan çıktı. Belkide benim bir kuruntumdur.

Annemin de dediği gibi ne para ne pul en değerli servet sağlık ! Allah’ ıma sonsuz şükürler olsun ki ailecek ciddi bir sağlık problemi olmadan bir seneyi daha geride bıraktık. En güzeli işte buydu, çünkü sağlığın yanında geri kala her ama her şey teferruattan bir adım ileri geçemez.. Hayatımdaki kritik noktalardan biri olan okulda fena gitmiyor, buda beni ayrı sevindiriyor. İnşallah 2010′ da da bu olaylar tekrarlanır.

Şirketi ele almadan geçmem mümkün değil, yukarıda da belirttiğim gibi Aralık ayı bir hayli hareketliydi. Yazılım işine gerekli ağırlığı yavaş yavaş vermeye başladık. Emre Tekelioğlu ve Emrah Karaalan‘ la artık bir aradayız, zaten bir aradaydık fakat şimdilerde aynı çatı altındayız :) Çok güzel ve heyecanlı bir ekip olduğumuza inanıyorum. İnşallah hedeflediğimiz yerlere gelebilir ve insanlara bu işin sadece büyük şehirlerde kokonaca yapılmadığını gösterebiliriz ki bundan en ufak şüphemiz yok. (Kokonaca ifadesini farklı bir yazıda ele alacağım.)

2009′ un bana kazandırdığı en güzel şeylerden biride Yunus Emre Çavuşoğlu oldu. Her konuda fikir alış verişi yaptığımız, kısa zamanda çok şey paylaştığımız güzel insanada buradan sevgilerimi sunmak istiyorum.

Özetlemem gerekirse 2009 güzel bir yıldı. Hayatı biraz daha anladığım, biraz daha büyüdüğüm güzel bir yıl oldu. İnsanları, hayatı, gülmeyi, kod yazmayı değil ama yazacağım şeyi düşünmeyi çok seviyorum. Herkese sevdikleriyle mutlu, huzurlu ve barış dolu yeni bir yıl diliyorum.

Güne dair..

İlerleyen günlerde teknik taktik anlamda bir kaç tane yazı ekleyeceğim, aklımda var ama bir türlü zaman bulamıyorum. Şimdilik aklımda olan bir kaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

2 gün önce Milliyet’ de Acun Ilıcalının Var mısın Yok musun ? adlı yarışması ile ilgili bir haber çıktı. Açıkçası benim dikkatimi haberlerden ziyade altındaki yorumlar çekiyor. Acun Ilıcalıyı çok seviyorum, gayet profesyonel ve işinin uzmanı bir abimiz. Yaptığı işleri pazarlama konusunda da apayrı bir becerisi olduğuna inanıyorum. Millet olarak yapılan işlere b*k atmada üzerimize yok, bir hatayı gördüğümüzde anında karalamaya başlıyoruz. Sadece bu haberde değil, benzer haberlerde de hep aynı durum tekrarlanıyor. Burada doğrudur yanlışı, güzeli çirkini anlatmaya çalışmıyorum, çünkü insan oğlu kendi kendi yönetebilen, kendi kararlarını kendi verebilen bir varlık olduğu için herkes her şeyi veya aynı şeyi sevemeyebilir. Ama ama ama !! insanların emeklerine saygı duymamız gerekir. Yapılan işlerde hata olabilir, bu gayet doğaldır. Kendi insanımızın bile arkasında durmayacak kadar enteresan bir milletiz. Şunu da eklemek istiyorum gönül ister ki bu tarz programlar yerine eğitici öğretici bize bir şeyler katan programlar yayınlansın, bir taraftan da bakınca abuk sabuk insanın sinirlerini bozan lanet olası dizilerden bir milyon kez daha iyi ve keyif vericiler.

Açık öğretim bütünleme sınav sonuçları en sonunda açıklandı. Aöf bu sınav sonucu açıklama olayına da bir sistem getirirse süper olacak, şuursuzca beklemek insanı yoruyor. Sınav sonuçları beklediğimden çok daha iyi geldi, doğrusunu söylemek gerekirse daha iyisi zaten yok :D Şu günlerde 3. sınıfa geçmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Para kazanmak ve parayı harcamak bir sanat benim gözümde. Fakat bazı insanların öyle acayip para harcama şekilleri var ki aklım bu paranın miktarını ve nasıl kazanıldığına ermiyor. Bakıyorsunuz adam sadece şarkı söylüyor, top oynuyor veya hiç bir şey yapmıyor ondan çok daha fazla şey bilen yada çok daha akıllı bir insan ekmeği zar zor alıyor. Sanırım bu güzel dünyamızın güzel bir düzeni, güzel bir düzen diyorum çünkü bu durumdan çıkartmamız gereken bir sürü ders bulunuyor.

Son bir kaç yıldır ekonomik kriz diye bir şeyle yatıp kalkıyoruz. Bir şey diyorum çünkü bu krize ne hikmetse aklım bir türlü ermiyor. Evet cirolarımıza baktığımda krizi görebiliyorum fakat kafamı camdan dışarı çıkarttığımda sokak da ki araba sayısında azalma olmadığını aksine arttığını, tuvalete bile arabayla gitmeyi âdet edinen bir durumun ortaya çıktığını görüyorum. Öte yandan lüks yemek lokantalarına yada benzeri işletmelere gittiğimde eskiye nazaran hiç bir değişme olmadığını düşünüyorum. Uçak bileti bulmak çoğu zaman mümkün değil, alış veriş merkezleri aynı şekilde özel günlerde dolup taşıyor vb.. Bu durumda ekonomik krizin tam olarak ne olduğunu anlamdıramıyorum, yaşım küçük belki de ondandır :)

Dizi takıntılı biri olduğumu bilenler biliyor fakat dizilerden çok yöneticilerde problem olduğunu da baştan beri söylüyorum. Şimdi de ortaya yeni bir şey attılar, sevişme sahnesi olan diziler şifreli yayınlanacakmış. Bu tek kelimeyle akıl mantık dışı bir hareket. Sebebini şöyle açıklamak istiyorum, pornografik bir içeriğe internetten erişmek çok çok basit, hemde ne benzer Behlül ile Bihter’ in sevişmesine :D fakat gelin görün ki bu dizilerdeki asıl sıkıntı son derece ahlaksız olan konularından ileri geliyor. Yani sevişme sahnesi olmayan bir sürü dizininde şifrelenmesi yada fişinin çekilmesi geliyor. Bir sevişme sahnesinden etkilenip birileriyle sevişen kimseyi duymadım ama etki altında kalıp tecavüz eden, ölen yada öldüren bir sürü insan duydum. Bu da sanırım konuyu özetliyor.

Teknolojiyi bilmemek üzerine sürekli garip şeyler duyuyor yaşıyorum, geçenlerde ülkemizin en büyük elektronik markalarından bir tanesi Trabzon’ a mağaza açtı. Merakımdan dolayı gidip bakayım gezeyim dedim. Gittiğimde 2 müşteri temsilcisinin şunu tartıştığına şahit oldum. Sony Vaio içindeki Intel 6400 işlemci ile Toshiba’ nın içindeki Intel 6400 işlemci bir değildir, farklıdır ! Müşteri de başlarında bu olayın açığa kavuşmasını bekliyor. Tahminime göre ürünlerin arasında neden böyle bir fiyat farkı diye soru gelince böyle anlamsız bir tartışma başlamış. Bu kadar bilgisiz müşteri temsilcilerinin ellerinde olan bir sektör ancak bu kadar ileriye gidebilirdi, benim gözümde mağazacılık artık gerileme dönemine girmiştir. (Genel olarak bilgisiz, bu işi son derece profesyonelce yapan arkadaşları olayın dışında tutuyorum.)

Böyle işte, aklımdaydılar yazayım dedim. Az da olsa rahatladım, kalın sağlıcakla.

Bilgisayar ile yapılan işlerin değersizliği üzerine..

Konu ciddi anlamda çok derin, kabaca aklımdakileri yazıp rahatlamak istiyorum. İnsanlar bilgisayarlara nasıl bir gözle bakıyorlarsa arıza yapmalarını imkansız sanıyorlar. Çünkü bilgisayar = inanılmaz bir alet, inanılmaz bir düzenek. Adam alıyor bilgisayarı 1 ay sonra geliyor, bunu alın yenisini verin, gerekçe ise bilgisayar bozuk ! Bu tarz problemlerin %99′ unda kullanıcı hatası bulunuyor, özellikle virüs vb.. durumlar, çok nadir donanım arızası olabiliyor. Benim anlatmak istediğim olay ise bu değil, bundan sonraki işleyiş. Doktora gidip iki öksürüyoruz 100lira veriyoruz gıkımız çıkmıyor. Bilgisayarımızı iki tıkla düzelten servise ise 1lirayı dahi çok görüyoruz, gerekçe ise oldukça komik. 2 tıkladın be kardeşim el insaf ! Güzel abim okadar biliyorsan sende tıklasaydın ! Doktorada gitme kendi kendine öksür ilacını kendin yaz olsun bitsin. İnsanlar para kazanmak için belli konularda uzmanlaşıyor ve bu işten para kazanıyor. Saygı duymamız gerekiyor, emeğin karşılığını da sesizimi çıkartmadan vermemiz gerekiyor. Arçelik ürünleri satan bir mağazadan buzdolabı veya çamaşır makinesi aldığımızda problem oluşması durumunda ürünü aldığımız yeri değil yetkili servisi arıyoruz. Bilgisayar dünyasında ise bu durum şöyle kabul görmüş, ben senden aldım kardeşim al ne yaparsan yap. Tabi tek suç kullanıcılarda değil, zamanında insanları kandıran sözde bilgisayarcı olan insanların. Kullanıcı ne satıcıya nede firmaya güvenmiyor, akabinde durum bu noktaya geliyor.

Bilmeden, anlamadan eleştiriyoruz. Bizim insanımızda çok bilmişlik her zaman hat safhadadır. Konu hakkında bilgimiz olsada olmasada eleştiririz, genellikle de yapıcı değil yıkıcıyızdır. Adamın okulda aldığı 11 saatlik Asp.Net eğitimi ile tüm .net sitelerini eleştirebilir. Ben her zaman şunu diyorum özellikle de web konusunda, arkadaşım boş boş atıp tutmayın, yapın aynısını gelin konuşun. Ay orası çok kötü burası çok kötü, acaba msn de yazışmaktan veya Facebook’ dan video paylaşmaktan kaç adım ileride bilgin var ? Tamam piyasada çok fazla kötü niyetli insan var bunu kabul ediyorum, zaman zaman bizde bunlarla uğraşıyoruz, gün geliyor projenin yarısında çekip gidiyorlar, yansıtmamak adına insan üstü çaba sarf ediyoruz(m). Yanlış anlaşılmasın ben övgüden övülmekten bahsetmiyorum. Benim en iyi arkadaşım benim, yaptığım işlerin eksik veya yetersiz yönlerini bana söyleyendir, tanıyanlarda bilirler ki anında müdahale yapar ilgili düzenlemeyi yaparım. Ama laf olsun torba dolsun diye veya millet bombalıyor dur bende bir laf sokayım zihniyetini taşıyorsanız, bana kaybettirecek bir şeyiniz yok 10 saniye kızar sonra soğur işime bakarım.

Olayı özetlersek, unutmayın ki insanlar bildikleri kadar vardır. Herkes farklı konularda bilgi sahibi olabilir. İnsanları ezmektense ellerinden tutup ayağa kaldırmasını kendimize ilke edinmeliyiz. Aksi halde herkes ileri gider bizde kendi kendimize çelme takarak sürekli geriye gideriz. Kalın sağlıcakla..

Yazalım Güzelleşelim..

Güzel bir pazar gününden herkeslere merhabalar. Hafta boyunca işlerimin yoğunluğu sebebiyle siteye birşeyler ekleyemedim. Öncelikle şunu söyleyeyim, pazartesi sabahı sunucuda oluşan olağan dışı bir problem nedeniyle otomatik olarak sistem düzgün çalışan en yakın zamana geri yüklendi fakat epeyce yazı ve sizlerin yorumları silindi. Elimden geldiğince Google’ nin ön belleğinden yazıları bulup siteye ekledim fakat resimler için bu durum malesef söz konusu olamadı. Bu olayndan kendime ders çıkarttım ve bundan sonra her yazımı bilgisayarımda resimleriyle birlikte saklayacağım, doğrusuda sanırım bu :) Hafta içi Emre abimle birlikte güzel bir vadesi geçmiş borçlar raporu yazdık, c# ile tanıştığım süre içerisinde ilk kez rakamlarla boğuştuğum için yeni tecrübeler edindim, bunları ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşacağım. Hafta sonu Açık öğretim sonuçları açıklandı ve Allah’ a şükürler olsunki sonuçlar istediğimden bile iyiydi, bu adrenaline nacizane vücudum daha fazla dayanamadı ve eve gelir gelmez uyumuşum, gözümü açtığımda bu güzel pazar gününe uyanmıştım. Uzun zamandır aklımda olan server ve kabinet temizliğini bugüne planlamıştık. Ben, Selim ve Volkan 2 saatlik başarılı bir operasyonla temizliği tamamladık, şuanda sistem ayakta ve çalışıyor :)

Yazdıklarımı okuduysanız şuanki ruh halimin ne kadar ılımlı ve güzel olduğunu anlayabilirsiniz fakat bu aşşağıda yazacaklarımı engelleyecek bir durum değil.

Dövme, küpe, kılık kıyafet, tutum ve davranışlarımız üzerine: Dünyada ki en asil ve geçmişi en köklü milletlerin başında geliyoruz, bundan onur ve gurur duyuyoruz fakat sürekli yozlaşan gelenek görenekten sürekli uzaklaşan bir gençliğimiz var. Nedendir bilinmez sürekli batılaşma denilen saçma şeyin peşinden gidiyoruz veya gitmeye çalışıyoruz ama herzaman olduğu gibi ilim ve bilim alanında değil sadece kendi gelenek göreneklerimize ters abzürt konular üzerine.. Neden kendimiz gibi olmuyoruz olamıyoruz anlamak mümkün değil. Sokakta yürürken öyle tiplere rastlıyorumki yok diyorum ya bu insan değildir, heryerinde dövme saç sakal bir acayip, mıknatısla yanından geçemezsiniz, he ya bunlar havaalanındaki cihazlardan nasıl geçiyor :| :D Diyeceğim o ki bunlar özenilecek şeyler değil az etrafımıza ülkemize yakışır davranalım. Yoksa bu nesilden sonraki nesili tahmin dahi edemiyorum. Aslında bu konu üzerine yazacak çok fazla şey var, bir ara tekrardan ele alacağım.

Emek ve yapılan saygısızlık: En hassas olduğum konuların başında geliyor. Çünkü emeğin ne olduğunu kralından daha iyi bildiğime inanıyorum. Bu saygısızlık özellikle teknoloji dünyasında ciddi anlamda can sıkıcı boyutta. Ben günlerimi haftalarımı verip ortaya bir şey çıkartıyorum, iyi veya kötü önemli değil. Bunun karşılığında olmamış yenisini yapalım gibi bir durumla karşılaşırsam yaptığım işten soğumak bir yana insanlardan dahi soğuyorum, yüzlerine bakasım gelmiyor, o ağızları yırtmak geliyor içimden. Herşeyin bir adabı ûsuku kaidesi vardır. Nasıl ki ev yaptırırken ustanın başında bekliyorsun, ozaman arkadaşım işininde başında duracaksın, benim zamanım çok kıymetli. Hiç unutmuyorum beş para etmez bir insanın istediği şey için 1 gün kafa patlatıp bir günde kod yazdım, sonra yanıma gelip boşverya silelim dedi. Hem satır satır kodları sildim hemde o karaktersiz şahsı. Bu konuyuda genel olarak bir ara ele alacağım çünkü çok derin bir konu.

İnsanlara balık yemeyi değil tutmayı öğretmemiz lazım: Özellikle programlama öğrenmek isteyen çokca arkadaş var çevremde. Ama istemekle gerçekten istemek arasındaki farkı bilmeyen arkadaşlar. Kendimce yol gösteriyorum başlayın takıldıkça sorun elimden geldiğince yardımcı olurum diyorum ama görüyorum ki bunu alışkanlık haline getirip hiç araştırmadan nede olsa sorsam cevabı geliyor düşüncesindeler. Balık yemeyi boşverelim arkadaşlar hep beraber balığın nasıl tutulması gerektiğini öğrenelim çünkü yarın hepimiz tek başımıza kalabiliriz, çevremizde kimse olmaya bilir ;)

Evet bugün babalar günü, gerçi bu tip günlerede gıcık oluyorumya neyse.. Benim anamın babamın günü bir gün olmaz olamaz arkadaş, onların günü hergündür. Büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öpüyorum, sağlıcakla kalın. Ben kaçar :)

Daha tutamadım kendimi

Günlerdir yaşadığım gördüğüm bir sürü olay var, kendimi tutup buraya yazmak istemedim ama artık dayanamadım ve yazma gereği duydum.

  • Polis orantısız güç kullanıyormuş ? Bana göre de doğru orantısız güç kullanıyor, tüm ihtarlara rağmen yasadışı gösteri yapanların üzerlerine ateş açmıyorlar. Arkadaş kötü insan birinden yada bir kurumdan korkacak, hani derler ya çocuk babadan korkacak diye aynı o misal. Polisten korkmazlar, askerden korkmazlar, Allah’ tan korkmazlar sonra gelip kafamıza çıkarlar. Güzelim sözde medyada çıkmıyormu polis orantısız güç kullandı diye beynime kan fışkırıyor. Polis dövecek abi, ağız burun kıracak ki gören tekrarını yaparken başına gelecekleri düşünecek. Koyun sürüsüne çevirdiler insanları, biri gazı veriyor arkasından destek geliyor. Polis orantısız güç kullanıyor, mahsum bir insanı tartakladı !!! Mahsumun olayın göbeğinde ne işi var ? Kavga gördüğüm zaman yolumu değiştiriyorum sende değiştir arkadaşım. Öyle bir milletizki kavga dövüş deyince arabamızı kenara çekip izliyoruz. Geçen günlerde İstanbul’ da ki teröristlerin bir evde sıkıştırılıp, sonrasında çıkan çatışmada mahsum insanların ölmesine herkes gibi bende çok üzüldüm. Şunu tartışırım neden bukadar uzun çatışıldı ama mahsum birinin neden öldüğünü durup tartışmam. Çatışma izlenmez, oyun değil bu silahlar gerçek ! Mükemmel basınımız ne diyor, İHMALKARLIK ! yok ya, her şeyi yozlaştırdığınız gibi bizim silahlı kuvvetlerimizide yozlaştırın. O kadar sinirliyimki bu konuda yazmamak için zor tutuyorum kendimi.
  • Trafik canavarı: Bizde, tüm alet edevatı kuralına göre kullanmama huyu zaten varsayılan olarak yüklü. Ben yoğun yamur altında 60 la giderken önümü görmekte güçlük çekiyorum, adam Allah ne verdiyse basmış gidiyor. İlerde o arba takla atıp insanların içinden saçıldığını görsem yeminle söylüyorum birde ben geçerim üzerlerinden umurumda olmaz. Hayır kendilerini düşünmüyorlar, ana babalarınıdamı düşünmüyorlar. Bu kadar cahillik olur mu ya ? Şuna karşıyım, çocuk 18 yaşında, oğlum üniversite sınavını kazan sana araba alacam. Bunu söyleyen bir ailenin zaten çocuğu çokda normal olamaz. (İstisnalar kaideyi bozmaz) 18 yaşındaki bir insan eğer hayatı boyunca okullar dershaneler arasında gidip gelmişse o daha çocuktur ve dünyadan haberi yoktur. Sonra toplarsınız refüjlerden.
  • Dolmuş şoförleri: Değerli insanlar, bizi oradan oraya taşıyorlar, ama Allah aşkına şu arabalarınızı adam gibi sürün. Çoğu zaman da yolcuların kendisi sıkıntı, alakasız yerlerde müsait yerde inebilir miyim diye haykırıyorlar, adamcağız dursa bir türlü durmasa bir türlü. İnsanımız 2 adım yürümekten aciz. Heleki kırmızı ışık geri sayarken 3 de başlamıyorlar mı korna çalmaya, oyyyy Allah’ ım tabancam olsa vururum.
  • BÖ! : Geçtiğimiz günlerde güzel bir yarışmaya katıldık, Blog Ödülleri adında. Bizim ülkemizde hiç bir şey maalesef hiç bir şey 4/4 lük olamaz, belki de olurda kendimiz oldurmayız. Arkadaş adamlar uğraşmış düşünmüşler, taşınmışlar bir şeyler yapmışlar, sonuçta bu ülkemizde tek ve çok yeni olan bir organizasyon, destek vermemiz gerekiyor. Kimse olumlu yönünden bakmayıp direk olumsuz yönlerine konsantre olmuş saydırıyorlar. Bir kesim takmış ödüllere, ne kadar maddiyatçıyız ya ! illa ödül mü olacak ? Katılırken paramı aldılar bizden ? Yada ne verdinde ne istiyorsun ? Yüzlerce yarışmacı arasından dereceye girmek zaten en büyük ödül değil midir ? Diğer kısım takmış oylamaya, sanırım sanal bir ortamda olduğumuzu ve millet olarak kafamızın her türlü çakallığa çalıştığını bilmiyorsunuz. Oylama ancak bu kadar olur, belki arka plana 1-2 kontrol amaçlı bir şeyler konulabilirdi ki zaten açıklamada bu tarz mekanizmaların varlığından bahsedildi. Yada direk jüri seçecekti, bu seferde taraf tutuldu, o onun arkadaşı, o onun kuzeni falan filan, yani mümkünatı yok kimseyi memnun edemezdiler, kim etmişki BÖ! edecek. Bence kabahatı önce kendimizde arayalım, bazı şeyler insanın içinde olacak içinde, sağa sola b*k atmak işin kolay kısmı. Kendi adıma BÖ! ekibine teşekkür ediyorum, çok eğlendim.
  • Cevap vermek: Bize konuşma öğretildikten hemen sonra aşılanmaya çalışılan şeylerin başında; büyüklere cevap verilmez ve biri bir şey sorduğunda efendim demekti. Herşeyin yozlaştığı, yozlaştırıldığı bugünlerde bu değerlerimizde yerlerini, saygısızlığa ve ukalalığa bıraktı. Özellikle her ama herşeye cevap vermeye çalışıp sonrasında altta kalmadım verdim ağzının payını diye kendinden gurur duyan insanlar beni kudurtuyor. Bu gurur verici bir durum değil aksine terbiyesizliğin, saygısızlığın ta kendisidir. Her ne olursa olsun saygının olmadığı yerde hiç bir güzel şeyin olması mümkün değildir. Bu futbolda da böyledir, işyerinde de, okulda da, araba sürerken de her yerde. Sagopa bir şarkısında “Muşamba dudaklarınızı yırtmak geliyor içimden” diyor, ne kadarda güzel diyor.

Beni tanımayan biri eğer bu yazıyı okumuşsa beni çok karamsar biri olarak gözünde canlandıracak, bazıları da salakça bulacaktır. İlk sorunun cevabı, aksine çok olumlu ve iyi bir insanım ama maalesef bu yazdıklarım acı gerçekler. İkinci sorunun cevabı ise çok hoşuma gidiyor, umurumda bile değilsiniz. Sağlıcakla kalın.

Benmi sınavları atlattım yoksa onlarmı beni ?

Son haftalarda zamanımın en büyük kısmını aof sınavlarına ayırmıştım. Elimden geldiğince çalışıp kayıpsız atlatmak istiyordum fakat ne varki bazı derslerde işler umduğum gibi gitmedi. Moralimi bozmuyorum finallere daha sıkı çalışıp istediğim sonuca ulaşcağıma inanıyorum. Sınav soruları eöğrenme portalından açıklandı fakat ne varki şuanda sitede tam tamına 41025 kişi aktif görünüyor. Eğer sayaç doğruysaki büyük olasılıkla doğru anlık bu kadar ziyaretçi olmasına rağmen site geçte olsa açılıyor ve isteklere cevap verebiliyor. AOF yetkililerini buradan tebrik etmek istiyorum, demekki önem gösteriyorlar. Konu nereden nereye geldi yahu :D Neyse sınavlara gire çıka gire çıka bir takım gözlemlerde bulundum ve bunları sizlerlede paylaşmak istedim.

  • Biz milletçe süsümüze düşkünüz, özellikle bizim buralar için (Trabzon) son zamanlarda süslenmek abartılı bir hal aldı veya bana öyle geliyor. Özellikle bayanların sınavlara geldikleri kıyafetler dikkatimi çok çekti. Normalde amaç eğer sınava girip soru çözmekse rahat şeyler giyilirki sıralarda oturduğumuz 2-3 saat zaman zarfı içerisinde perişan olmayalım. Arkadaş öyle acayip giysiler öyle acayip çizmelermi demeliyim yoksa ayakkabıya benzer ayağı örten şeylermi demeliyim böyle garip bişiyler. Onları gördükçe ben bunaldım, acayip acayip hâl hareketlerini görünce ben darlandım ama onlar hâllerinden gayet memnundular, zaten amaçları ilk 30 dakikadan sonra anlaşılıyordu da !
  • Sınavlara Karadeniz Teknik Üniversitesi’ nin çeşitli bölümlerinde girdim, gördümki sınıfların durumu birazcık kötü, tavandan aşşağıya sarkan projeksiyon cihazlarıyla teknolojik bir hava katılmaya çalışılmış sınıflar ise beni farklı etkiledi, nedenide oturulan sıralar dökülürken tavanda projeksiyonun işinin ne olduğu !:D Sıralarda fazla değil 10 dakika oturunca bel fıtığı geçirmemeniz içten bile değil. Öte yandan sıraların üzerlerine sağa sola baktığımda gördüğüm öğrenci pislikleri, demekki var bu sıralarda bir hikmet deyip çözümün projeksiyonda olduğunu anladım :D
  • Rahatımıza acayip düşkün bir milletiz, hemen hemen herkes sınav gününde kampüs içinde trafiğin felç olacağını biliyor fakat kimse arabasını bırakıp sınava gelmiyor. İmkan olsa soruları arabalarının içinde çözecek insanımız var :D Araba ile gelen genç kesimin büyük bir kısmının amacı 1. maddedeki arkadaşları tavlamak ve/veya hava atmak, geri kalan iyi niyetli kısım ise güya zamandan kâr yapmak için arabasıyla geliyor, ama her seferinde zarar yapmarına rağmen bunu bir türlü öğrenemiyorlar, bidahaki sınava yine aynını yaşayacaklar :D
  • Sınavda konsantrasyon çok önemli, insanın dikkati dağılınca bildiğinide yapamıyor. Bi acayip türden olan insanlar var, sınavda piknik yapıyorlar. Carrrttttt açıyor paketi, pıssssst açıyorda kolasını birde yayılıyorki Allah muhafaza lukur lukur içiyor, ula insan derki bir sürü vatandaş var burda az dikkatli olayım. Ama yokkk 4. sınıfın final sınavlarının en sonuncusunda mangalı getirip malı serecem, pöfür pöfür tüttürecem dumanı anca ozaman rahata ererim :D

Aklıma gelen olaylar bunlardı, belki benim hayat görüşümden dolayı bana ters belki çok kıryoum belkide cahilim bilemiyorum, bildiğim tek şey işlerin yolunda gitmediği. Nereye kafamı çevirsem bir sıkıntı bir tezat durum söz konusu. Amannn yaa neyse ne, bakın keyfinize arkadaşlar kalın sağlıcakla ;)

Yemekteyiz

Son günlerin en bol reytingli programı şüphesiz Yemekteyiz adındaki yarışma programı. Dikkat ettiyseniz reyting canavarı Acun abi bile neredeyse bu programın gölgesinde kaldı. Kabul ediyorumki orjinal bir fikir, ama eksikleri var daha doğrusu bizim sosyo piskolojik durumumuzdan dolayı eksikleri var. Nihayet insanlara dizilerden bıkkınlık gelmişti, herkes farklı şeyler istiyordu ki bu program imdata yetişti. İlk önceleri İstanbul’ da ki insanlarla yapılan program, aldığı reytingden dolayı tüm ülkeye yayılmaya başladı ve ilk durak Adana oldu. Bana göre programdaki en büyük eksiklik birinciyi direk yarışmacıların seçmesi. Kimse yemek yemiyor kıl, tüy ve benzeri materyalleri yemeklerin içinde arıyor ki puan kırayım ortamı gereyim, bir kısımda şöyle bir yol izliyorki gülmekten yarılıyorum. Ben et yemem, tavuk yemem, tuzu fazla, tuzu az, pişmemiş, çok pişmiş, ben marul sevmem, ben soğan yemem vb.. Ulan açmı geziyorsun sen ! Madem rakibine puan vermeyeceksin verme, niye kendini yanlış yollara itiyorsun. Daha sonra izleyip demiyormusun ya ne abartmışım. Neyse uzatırda uzatırım, geleyim benim konuma.

Şuanda yayınlanan Adana bölümündeki küçük kız resmen ortalığı kırıp geçiriyor. Bu kadar ukâla bukadar terbiyesiz, saygısız, düzeysiz, otistik, boş, kendini birşey sanan insan evladını ömrüm hayatım boyunca görmemiştim, sayesinde görmüş oldum. Hiç bir şey yemediğini söyleyen yukarıda bahsettiğim insanlardan biri. Kendini beğenmemek üzerine şartlamış bir vatandaş, bunun yanı sıra ciddi anlamda da saygısızlık makinası. Diğer yarışmacılarda nasıl bir sabır şok oluyorum. Gerçi bu noktada programın formatının gittiği yeride görebiliyoruz, bu tarz insanları seçip ortamı gerip reytingi yükseltmek üzerine kurulmuş bir yapı söz konusu, yoksa bu kızın elemeleri geçmesi söz konusu bile olamazdı. İlerleyen günlerde muhtemelen daha beterlerini göreceğiz. İnşallah Trabzon ayağında bu tarz bir insan çıkıp, bizi rezil etmez.

Birde beğenilmeyen onca yemeğin çöpe gitmesi insanın canını sıkıyor. Yemekler yapılıyor ediliyor okadar uğraşılıyor ama rekabetden dolayı yemek sevilsede yenmiyor. Dünyanın ve ülkemizin durumu ortada, bence bu noktada biraz daha ayar verilmesi gerekiyor. Kötü yemek olmaz ! Sanki gerçek hayatta bir lokantaya gittiğimizde hoşumuza gitmeyen yemeği yemiyoruz, öylede bir yiyoruzki hımmm hımm afiyetle. Sonunda buraya bir daha gelmem yemeklerin tadı hiç güzel değildi diyoruz, ama yiyoruz. Aynı şey misafirliğe gittiğimizde de geçerli.

Az iki dakka durun ya

Belki bende bir anormallik var ama bunları yazmam gerekiyor. Ülkemizdeki görsel ve yazılı basını anlamıyorum yada anlayamıyorum. 7 genç arkadaşımız öldü, Allah rahmet eğlesin geride kalanlarına sabırlar ihsan eylesin. Arkadaş sabah akşam televizyonda, aynı şekilde gazetelerde de bu olaylar anlatılıyor tartışılıyor. Onun ihmali bunun ihmalimi gibisinden. Acıyorum geride kalanlarına, onlarıda tv lere çıkarıp reyting uğruna katlediyorlar. Eğer bir ihmal veya benzeri bir durum varsa devletin ilgili kurum kuruluşları gereğini zaten yerine getirecektir. Haa burası Türkiye burda devletin umrunda olmaz diyorsanız, basının kendisine söylüyorum açıpda kendi götünüze bakınız ! İnsanların acizliklerinden faydalanıp reyting için devletimizi, dinimizi, milletimizi alet edip insanların duygusallığını kullanarak bu işler olmaz. Bir sürü Mehmetçik şehit oldu neden bukadar üzerinde durulmadı ? Eminim reytingi az gelmiştir. Sizede yazıklar olsun, size yayın yaptıranlarada, sizi izleyenlerede. Şu basın yüzünden hiç birşeye hiç bir olaya güvenim kalmadı. Basın özgürdür diye kendi kendinize bi hikaye uydurdunuz ve bunu kullanarak herşeyi bulandırdınız, ülkemiz şuanda sayenizde kalkınamıyor bir adım ileri atacağı yerde bir adım geriye atıyor. Yarın savaş çıkarsa eminimki ülkemizi ilk siz terkedip yurt dışındaki evlerinize sığınıp oradan izleyeceksiniz herşeyi, nede olsa özgürsünüz. Ama yukarda Allah var, devran elbet bir gün dönecektir.

Birde aklımdayken Samanyolu TV sürekli acayip acayip programlar veriyor belkide bana rastlıyordur. İnsanın ruh sağlığını bozacak türlü türlü şeyler, belki izleyen sevenler var onlara saygı duyuyorum fakat süreklide böyle şeyler verilmezki, bu nasıl bir yayın anlayışıdır anlamadım.

Dizi ailesine hiç girmeyeceğim. Bu kadar iğrençlikten sonra orda olay burda olay, babası kızını kesti, 5 yaşındaki kıza bilmem ne oldu gibi örnekleri gerçek hayatta görmeye başladık, öyle bir başladıkki hemde ilk başlarda kanımız donuyordu şuanda bakıp geçiyoruz. Yozlaştık iyice ne olacak bilmiyorum. İnşallah bende bir anormallik vardırda yanlış düşünüyorumdur. Bu şekilde giderse 10 seneye kalmaz perperişan oluruz.

Yahu tam kapatıyordum aklıma bişiy daha geldi. Belki yine bana rastlamamıştır. Hiç haberlerde felan teknolojideki gelişmelere ait bir haber gördünüzmü ? Ben hiç göremedimde ! Acaba haberlerin sonundaki hangi ünlü hangi ünlüye ne yapmış, kim neresini gerdirmiş gibi fûzuli ötesi şeyleri vermektense bunlar verilerse reytingleri yine yerle birmi olur ? Ama doğru önemli olan bilgi değil reytingdir. Şuda var bir okulda 1 tane bilgisayar olursa bundan iyi malzeme çıkarırlar. Size gülüyorum, acıyorum, tiksiniyorum yazıklar olsun size ya..

Ayıptır, yazıktır, günahtır Milliyet.com.tr !!!

Yaklaşık 6-7 aydır Milliyet.com.tr adresinden tüm gündemi takip ediyorum.
Basında Güven sloganıyla ülkenin en büyük gazetlerinden biri, eyvallah diyoruz.
Fakat Ligin başından beri bir şey dikkatimi çekti 12. Hafta yada lider giren
takımımız hakkında en ufak bir şeyin bulunmaması! Bir çok arkadaşımla bu konuyu
tartıştım en sonunda, bu işin okunma işi olduğu ve diğer 3 kulübün haberlerinin
daha fazla dikkate alındığı için böyle olduğu kanısına vardık. Buraya kadar en
ufak bir problemimiz yok fakat

bu adresteki
haber beni çıldırttı. Nedenide bu tarz olayların hatta daha
büyüklerinin İstabul’ da ve/veya diğer yerlerde sürekli yaşanması fakat hiç
birinin haber dahi yapılmaması. Madem Lider Trabzonspor’ umuzun başarısını
kıskanıp haberini yapmıyorsunuz, bu tarz karalamalardan da uzak durun ! Yağmurun
altındaki coşkulu seyirciyi sakın yazmayın, sakın futbolcularımızın saha
içerisindeki centilmenliklerini yazmayın, sakın maç sonlarında rakipleri
alkışladığımızı yazmayın. Bu kadar karaktersiz bir yaklaşımın olması beni
gerçekten üzüyor. Diğer takımların futbolcuları ishal olsa, tırnaklarını
kesseler onları haber yapıp manşetlere taşırsınız. Bizi taşıyın demiyorum, bize
bulaşmayın diyorum.

Anlayamadığım veya Anlamak istemediğim şeyler..

Neden Varmısın Yokmusun adlı yarışmada 1. Teklif denilen kısım var ?
Mutfak temizleme ürünlerinin reklamlarındaki ortamlar yıllardır temizlenmemiş mi ?
Süper kahramanlar neden hep pencereden girip çıkarlar ?
Filmlerdeki sevenler neden hiç kavuşamazlar ? Sevmek harammıdır ?
İşlemci çekirdekleri hergeçen gün neden artıyor ? Bir süre sonra bunları yiyecezmi ?
Kendi dilimizden daha güzel bir dil varmı ? Eğer hayırsa; neden giderek kurduğumuz cümlelerdeki yabancı kelime sayısı artıyor ?
Yeni doğan çocuklara; Ali, Mehmet, Ayşe, Fatma isimleri değil de; Ayliz, Aysima, Erlik, Beyran gibi asortik isimler koyuluyor ? 3 – 5 sene sonra çocuklara Benjamin, Carlos, Yattara gibi isimler konulmaya başlarsa hiç şaşırmayacağım hatta ilaç isimleri bile gündeme gelebilir :D
Öğrencilere neden herşey ucuzdur, farkları nedir ? Farklarını daha başka yerlerde de onlara hissettirmemiz gerekmezmi ?
Microsoft neden her bilgisayar kullanıcısını programcı yapmak istiyor ?
Devlet dairelerinde neden her işlemi kocaman bir deftere yazıyorlar ? Bu görevi üstlenen insan nasıl oluyorda akşama kadar çok yoruluyorum diyebiliyor ? 8 saat boyunca 50 kayıt yaptığını varsayarsak, ilk okul 4. sınıfa giden küçük kardeşimizin ölmesi gerekiyor..
Para nasıl birşeydir ? Bulduğumuz anda neden harcarız ? Saklamak kötü birşeymidir ?

Bu kısım yanlış anlaşılmasın çevremdeki insanlardan bahsediyorum !
Memurların ve/veya Öğretmenlerin maaşları az ise, nasıl oluyordu hepsinin arabası ve/veya evi olabiliyor ?
Google olmasaydı internet bugün ki konumunda olurmuydu ? Aradığımıza nasıl ulaşırdık ?

İğrenç ötesi diziler !!!

Kaç zamandır yazacam yazacam diyordum ama bir türlü fırsatını bulamıyordum. Dün gördüğüm reklamlardan sonra artık olayın ciddi anlamda kavram kargaşasına dödüğünü anladım. Oldum olası dizileri sevmiyorum sevemiyorum, komedi üzerine olanlar hariç! Ülke olarak, gerek ekonomik gerek piskolojik zor bir dönemden geçiyoruz. Ama nedense tüm kanallardaki dizilerin modelleri aynı. 6 insan var 3’ü kız 3’ü erkek aylar boyunca bunlar etrafında dönen aşk üçgenimi diym beşgenimi diym bilemiyorum konular dönüp dönüp duruyor. Bu dizileri izleyipte etkilenen hatta hayatlarını bunlara göre çizen insanlarımız gençlerimiz bile var. Ağzımı bozmamak için kendimi zor tuturoyurm. Bir Allah’ ın kulu kalkıpta demiyorki arkadaş bunları yayından kaldırın artık, çoluk çocuğun piskolojisi bozuldu. İddaa ediyorum bu dizilerin yerine kırmızı noktalı filmler konulsa bunların yarattığı etkiden daha az etkiyle karşılaşırız. Özellikle gıcık üzeri gıcık olduğum dizileri sıralamak istiyorum !

1- Yaprak dökümü: Garip bir babanın kızlarını korumak için verdiği mücadele felan anlatılıyor, sözde ! Amca ben diym sana o kızları senin kollaman mümkün değil, ver onları genel eve kurtul filmde bitsin artık gına geldi. Vahki vahhhh vahki vahhh larla bu işler yürümez. Hemde eline 3-5 kuruş para geçer..
2- Binbir Gece : Uzadıda uzadı, hep aynı şeyler hep aynı şeyler. Bu diziyi kenara alıp yerine 11 numaralı oyuncu Yattara’ yı koyalım :D
3- Kavak Yelleri : Dizinin adını aslında ağzıma alamadığım farklı bir şekilde değiştirmek lazım. Kimin eli kimin belinde belli değil. Başlarda çok güzel bir diziydi fakat reyting uğruna harcandı gitti..
4- Doktorlar: Yine en imanlısı bu dizi denilebilir, konusuna baktığınızda yukardakilerle aynı aslında tek fark, olayların hastanede gerçekleşmesi, buda senaryoyu yazan abimizin fetişistik duygularından ileri geliyor diye düşünüyorum..
5- Asi : Köy, dağ, bayır, ova bilmemne.. Aşk burda da aynen kaldığı yerden devam ediyor ve bu reytinglerlede devam etmemesi mümkün değil. Uzadıda uzadı pehhhh.
6- Annem : Kanser, verem ve hepatit ! Ama aşk kural mekan zaman tanımıyor işte, okadar uzadıkı filmin ilk bölümleri unutuldu artık kimin ne olduğunu izleyende bilmiyor.

Aklıma bir çırpıda bunlar geldi, şimdi diyceksinizki demekki sende izliyorsun ki biliyorsun. Eşim bunları izliyor bende haliyle yanında olduğum zamanlarda izlemek durumunda kalıyorum (her nekadar ortamdan kaçmaya çalışsamda kaçamıyorum :)) Tüm dizilerdeki olacakları kendisine bir bir izah ettim, zaman içinde dediklerimde bir bir çıkıyor. Tahmin etmek zor değil. Görüldüğü üzere konular hep aynı izledikten sonra insanların ayarları kayıyor. Acaba Ferhun’ de bir dahaki bölümde kimle yatacak ! Yada Asi nezaman evlecek gibi.. Ehhh çok uzadı yaa esasında bunlardan çok daha farklı yazasım vardı ama frenledim gene, eğer itirazı veya içimden esasında neler geçtiğini öğrenmek isterse haber etsin..